aynı zamanı yaşamak

 aynı zamanı yaşamak diye bir şey var. 

gece gündüz bir olduğunuz insanla bile aynı zamanı yaşamıyoruz aslında. sabah birlikte uyandığınızda aklınıza gelen şeyler bile farklı, farklı şeyler yemek isteyebiliyorsunuz kahvaltıda. 

ya da arkadaşınızın sizinle bir şeyi paylaşırken yaşadığınız duygu durum ne onunkiyle aynı ne de sizin onu bir önceki dinleyişinizle. 

verdiğim örneklerin hiçbiri yadırgadığımdan değil bu arada, işleyiş bu. böyle olmak zorunda. 

günbatımını izlerken sizinle aynı hayalleri kurmuyor diye kimseye kızamazsınız. 

biri sizle dertleşirken siz ne kadar kendinizi verebiliyorsunuz benim derdim bu aslında. o ailesinden yakınıyor siz onun için mi üzülüyorsunuz yoksa çok şükür sizin öyle dertleriniz mi yok, yoksa aman ağlasın da modumuza dönelimci misiniz? 

birinin evi yandığında ölmesinden mi korkarsınız, bundan sonra yaşayacağı travmalardan mı, evsiz kaldığı için mi yoksa ya bir gün sizin de eviniz yanarsa mı?

birinin elini ilk kez tutarken ne düşünüyorsunuz? elinizdeki teri mi, ten uyumunu mu, seviyor muyum sorusunu mu yoksa ay acaba sevgili mi olduk mu?

belki de sadece ihtiyacınız vardı.


birine yardım etmek, paylaşmak iyi hissettirir derler. neden iyi hissediyoruz? biri o an mutlu oldu diye mi, cennete gideriz belki mi, başkaları bizi iyi biri diye bilir belki, karma bizi bulur bizde yolumuzu mu buluruz yoksa?

aynı anı yaşamak diye bir şey var. yani aslında yok.

sadece dakikalarımızı paylaşıyoruz insanlarla.

birine heyecanla bir şey anlatıyorken o ne kadar heyecanlı bunun için tartışılır. 

birine ilk kez hevesle yemek yaptınız ama o tatmak için o kadar hevesli miydi gerçekten? belki de her gün başkasının yemeklerini tadıyor. heveslenmemesine kızamayız.

bir gizemi çözmek için emek veriyorsunuz ama karşınızdaki kişinin gizemlere tahammülü kalmamış, mümkün.


nasıl desem, belki de anlatamıyorum. şöyle diyebilir miyim? sadece sen o an o kadar mutluydun, yüksektin, üzgündün, kırılmıştın. üzgünüm ama o senin kadar sevmedi, sen gibi gülmedi, senin gibi ağlamadı. 

çünkü ne bileyim, hepimiz bambaşka büyüdük ve öğrendik. hepimiz sevgiyi de nefreti de başka gördük. bir şans ya sana çok benzeyen birine sahipsin hayatında. onda bile aynı anda aynı anı yaşamanın denk gelme ihtimalini düşünebiliyor musun? belki de sen hayatının dönüm noktasındayken o tuvaletteydi. kızamayız. 

kızmıyorum da ama bunun gözüme sokulması yani ciddi farkındalığımın olması hevesimi öyle bir kırıyor ki. büyüdükçe daha iyi anlarım insanları, her şey daha kolay olur sanıyordum, öyle olmuyormuş. sadece büyüdükçe neden yalnız kalman gerektiğini anlıyormuşsun. 


biz insan ırkı, tek başına yaşam sürebilen canlılar değiliz. diğerlerine muhtacız. ama bunun bu kadar tahammüle dayalı, rol yapmaya ihtiyaç duyulan bir şey olduğunu sanmıyor(d)um. çünkü aslında mutlu olmanın zor olduğuna inanmıyorum. başkalarıyla aynı anı yaşayamıyor olma durumunun inanç, sevgi ve mutluluğu yaşamayı bilme eksikliğinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. ben bugün 27 yaşındayım belki de önümdeki 27 yıl içinde 54 yıllık tecrübe edineceğim. ama ben bugün tüm bildiklerime ve bilmediklerime rağmen sevgimi, mutluluğumu, umudumu bir gram eksiltmeden, aman bilmesinler aman kaçarlar aman nazar değerlere rağmen kendime olan inancımla bağıra bağıra söylemekten, gizlemekten vazgeçmedim, vazgeçmiyorum. ben buyum, yalnız da ölsem kurduğum hayallerin hepsi sevgi, ilgi, anlayış ve fedakarlık üzerine olacak. bu yazının vurucu bir bitişi yok. bu yazı dilek üzerine yazıldı. aynı anı aynı anda yaşayacağınız insanları bulmanız dileğiyle. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

fırsat indirimi

bağlı balık