Zaten öyle.

 Bazı gerçekleri kabullenemiyorum.

Bir zamanlar tek hedefimin para biriktirip bir ayakkabı almak olması ama seneler sonrasında hiç umursamadan o ayakkabıyı çöpe attığım gerçeği gibi. 

O zamanın hisleriyle, o zamanın mantığıyla varımı yoğumu verebileceğim bir şeyi bir süre sonra hiç umursamamak beni çok korkutuyor. O an tüm kalbinle istiyorsun ama zamanı gelince en istemediğin şey olacak belki de. O zaman geçmişte verdiğin savaş, emek buna değecek mi? Önemsediğin şeyin değeri kalmayacağını bile bile o kadar çabaya değer mi hayatımızdaki şeyler?

Bir eşya üzerinden örnek verdim ama konu eşyalar değil. Konu duygular, hayatımıza aldığımız insanlar. Duygusal ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri, iş ilişkileri, mahalledeki esnaf ilişkileri... Ne olarak yorumlarsak yorumlayalım hayatımız boyunca birçok ilişki modeline maruz kalıyoruz. Onlar için duyduğumuz empati, benimseme, sevgi, vicdan, kendine yakın görme... Ve bu duygular eşliğinde onlara verdiğimiz tavizler, onlar için yaptığımız fedakarlıklar, onlar için hissettiğimiz endişeler... "Acaba yemek yedi mi, eve gitti mi, güzel uyudu mu, aklına takılanları çözdü mü, mutlu bir gün geçirdi mi..."

Günü geldiğinde umurunuzda olmayan bu sorular başta neden bu kadar heyecan verici? Daha sonrasında cevabını bildikçe neden azalıyor bu heyecan?

"Zaten yemek yemiştir, bu saate kadar dışarda durmaz evindedir."

"Kafasına her şeyi takıyor yine bunu dert etti kendine." 

"Cevap vermedi, başına bir şey gelmemiştir zaten genelde geç cevap yazıyor."

"Bugün kesin yine modu düşük, zaten hep öyle. Mutsuzluğu kabullenmiş."

cümlelerine dönüşmesi çok korkunç değil mi sizce de? Bunları merak ettiğiniz için uykuya geç dalıyordunuz ama zaman geçirdikçe bunlar aklınıza bile gelmiyor oluyor. Çünkü zaten yapmıştır, zaten öyle biridir. 

Birini tanımanın heyecanı bambaşka. Ben her duygunun her insanda farklı hislerle yaşandığına inanan biriyim. Birini özleme hissini bilirsiniz ama her insanı aynı hisle özleyemezsiniz. Her insanı özleyişimiz farklıdır. Çünkü hayatımıza giren her insanın farklı bir yeri olması gerektiğine inanıyorum. Birini hayatınızdan çıkartıp başkasını onun yerine koyduğunuzda yaşadığınız her şey role play hissi verir gibi geliyor bana. 

Hayatımıza aldığımız kişi en başta bize maksimum duyguları yaşatırken uzun vakitler sonrasında bu heyecanın gitmesi, karşınızdaki kişinin sizi normalleştirmesi bana çok acımasızca geliyor.  

Bir yerinizi incitmenizle ilk kez karşılaşan biri sizi çok önemsiyor, nasıl olduğunuzu merak ediyor ama siz sıklıkla bir yerinizi incittiğinizde durum "zaten sakar, yine bir yere vurmuştur" a gidiyor. Artık canınızın ne kadar acıdığı mühim değil. Çünkü artık sakar birisiniz. 

Bir tartışma içerisinde kaldınız ve üzüldünüz. Bu sebeple de ağladınız. Her şey normal. İlk zamanların heyecanıyla ağlamanız karşı tarafı daha anlayışlı, daha dikkatli olmaya itti. Ağladığınız için o da üzüldü. Ağlama sıklığınız arttığında artık ağlamanızın kalbe dokunan bir tarafı kalmadı. Artık ağladığınızda size daha anlayışlı davranmaya gerek yok. Artık üzülmeniz mühim değil. Çünkü artık ağlayan birisiniz. 

Karşınızdaki kişinin yemek yiyip yemediğini merak ettiniz. Çünkü "Acaba kendine dikkat ediyor mu? Yemek yiyecek zamanı buldu mu? Aç karnına uğraşmasın günlük işleriyle." diye merak içindesiniz. Karşı taraf için bu güzel hissettiren bir duygu. Biri onu merak ediyor. Zaman ilerledikçe bu soru karşı tarafı rahatsız etmeye başlar. "Eve gelip gelmediğimi mi merak ediyor, ne yediğim onu ilgilendirmez, ben kendi başımın çaresine bakıyorum, ne zaman yemek yiyeceğimi biliyorum" gibi cümlelerle doluyor zihin. Zamanla düşünceli biriyken fazla soru soran birine dönüşüyorsunuz. Artık merak etmeniz mühim değil. Çünkü artık fazla kurcalayan birininiz. 

Kaçta uyuduğunu merak ediyorsunuz. "Sabah erken kalkacak, uykusunu aldı mı? Uyumadıysa kafasına takılan bir şey mi oldu? Geç uyursa gün içinde kendini kötü hisseder mi? Gününün güzel geçmesini engelleyecek bir şey mi yaşadı?" diye onu önemseyen soru işaretleri beliriyor kafanızda. Bu da güzel bir şey. En azından birileri için gününüzün nasıl geçtiğini önemli bir detay. Biri sizi önemsiyor. Dediğim gibi zaman geçtikçe bu sorular "sanki aldatıyorum, ne zaman uyuduğumun ne önemi var, sanki bir şey mi yapıyorum, beni kontrol mü ediyorsun"a dönüyor. Çünkü güya artık paranoyaklaştınız. 

Yıllarca hayatınızda var olan ve var olmasını istediğiniz kişiyi bu kadar normalleştirmek, bu kadar değersizleştirmek beni çok "öyle biri gibi" hissettiriyor. Aslında en fazla şefkati, en fazla hassasiyeti hak ederken gittikçe değeriniz düşüyor. Başta çok değerli bir parçaydım da şimdi kimsenin bilmediği ve değerimi anlamadığı ama atmaya kıyamadığı "öyle bir şeyim" gibi hissettiriyor. Başta sizi bulmak için kilometrelerce yol gidilebilirdi, şimdi zaten oradasınız. Bugün olmasa da yarın size gelinebilir. Aceleye gerek yok, merak etmeye gerek yok. 

Bir gün öldünüz. Size değer veren birçok kişi vardı. Mezarınıza sıklıkla geldiler en başta. Sonrasında sizin öldüğünüzü kabullenme hissi, sizi ziyaret etme isteğini köreltti. Artık daha az ziyaret ediliyorsunuz. Çünkü dediğim gibi zaten oradasınız. Bugün gelmesek de yarın orada olacaksınız. Bugün de yorgunduk zaten, yarın daha rahat geliriz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

aynı zamanı yaşamak

fırsat indirimi

bağlı balık